Elif, büyükannesinin vefatıyla hayatının en büyük sarsıntısını yaşar. Geriye kalan eşyalar arasında bulduğu eski kol saati, yalnızca bir hatıra gibi görünse de aslında çok daha fazlasını saklamaktadır.
Elif, saatin sırrını çözdükçe kendini geçmişin içinde bulur. Orada karşısına çıkan kişi ise hayatının aşkı Arda’dır. Ama bilmediği bir şey vardır: Arda, bu gizemin peşindedir ve çoktan her şeyin farkındadır. Dedesi aracılığıyla saatin ve zaman yolculuğunun sırlarını öğrenmiş, şimdi Elif’in de bu oyuna çekileceğini bilerek sessiz kalmayı seçmiştir.
Elif, aşk ile gerçeğin gölgesinde bocalarken, Arda’nın suskunluğu ikisinin kaderini belirleyecektir. Çünkü bazen en büyük sır, sevdiğin kişiden sakladığın şeydir…
Bölüm 1- Sessizliğin İçindeki Saat
Ev, kalabalığın dağılmasından sonra neredeyse mezarlık kadar sessizdi. Elif, salonun ortasında ayakta durmuş, etrafına bakıyordu. Birkaç saat önce cenazeden gelen misafirler hâlâ odalarda fısıldaşırken, şimdi sadece rüzgarın hafif uğultusu ve eski ahşap zeminin gıcırdayan sesi kalmıştı.
Büyükannesinin yokluğu, odalardaki her köşeye sinmiş gibiydi. O, her zaman sıcak sesiyle evin kalbi olmuştu; şimdi ise ev, ruhunu kaybetmiş bir gövde gibi soğuktu.
Elif ağır adımlarla büyükannesinin odasına yöneldi. İçeri girdiğinde, tozlu perdelerden sızan ışık mobilyaların üzerine gölgeler düşürüyordu. Dolabın bir köşesinde, kapakları biraz aralanmış eski bir ahşap kutu dikkatini çekti. İçinde ne olduğunu bilmiyordu, ama bir çekim gücüyle ona doğru yürüdü.
Kutuyu açtığında, içinde kadife bir kese buldu. Elleri hafif titreyerek keseyi açtı ve içinden camı hafifçe çizilmiş, gümüş renkli bir kol saati çıkardı. Saat hâlâ çalışıyordu; tıkırtısı odadaki sessizliği bozuyordu. Elif saati avucuna aldığında, bir an kalbinin ritmiyle aynı hızda atıyormuş gibi geldi.
Ama asıl tuhaf olan, saatin arkasına kazınmış cümleydi:“Zamanı bulan, gerçeği görür.”
Elif’in boğazı düğümlendi. Büyükannesinin ona hep anlattığı, anlam veremediği hikâyeler geldi aklına: gizli görevlerden, kaybolan insanlardan, tarihte yanlış yazılmış olaylardan söz ederdi. Elif, o hikâyeleri hep hayal ürünü sanmıştı.
Saatin metal soğukluğunu bileğinde hissettiğinde, birden odada hava değişti. Perdeler kıpırdadı, ışık hafifçe titreşti. Elif saati bırakmak istedi ama bırakamadı; sanki saat onu bırakmıyordu.
Tam o anda kapıdan annesi seslendi:“Elif? İyi misin kızım?”
Elif telaşla saati cebine koydu. “İyiyim…” diye fısıldadı, ama sesi kendi kulağına bile inandırıcı gelmedi.
O an farkında değildi; ama bu küçük obje, sadece bir miras değildi. Onu hem büyükannesinin sırlarına hem de kendi kaderine sürükleyecek kapıyı aralamıştı...