BÖLÜM 1 GÖKNAR
Göknar;
"İnsan ne kadar isterse istesin, unutması olanaksızdır. Her şeyin geçilmesi tehlikeli olan bir sınırı vardır. Bu sınır bir aşıldı mı artık geriye dönüş yoktur." Bu cümle, okuduğu günden bu yana Göknar' ın zihninde kehribar renginde bir tesbihin her bir taşına işlenmiş gibi dönüp duruyordu.
Dostoyevski' nin "Suç ve Ceza" adlı romanından da hatırladığı bu sözcüğün ona bilinmeyen sırların kapısını açacak olan bir anahtar olacağından habersizdi.
Mardin' in esrarına bir türlü anlam veremediği, sırlarla dolu o eski sokaklarına küçükken de hayrandı. En çok da kapılarına, onun için her bir kapı sırlarla dolu delicesine merak ettiği hikâyelerle bezeliydi. Muhtemelen dedesinin kapı ustası olmasının da, hayranlığındaki gizde yeri yadsınamazdı.
Tarihe ve eskiye olan merakı ve onda uyandırdığı heyecan ile Göknar Arkeolog olmaya karar vermişti. Şu an olduğu yerde çalışmak onun en büyük hayaliydi. Göbekli Tepede çalışmaya başlayabilmek için büyük çabalar sarf etmek zorunda kalmıştı. Ailesinin, dedesinden kalma evi hala duruyordu. Üç günlük izninde Mezopotamya 'nın göbeğine yani Mardin' in Süryanice adı "In Vardo", Arapça "Ayn Verd" olan Gül Göze Köyü'ndeki dedesinin evine kalmaya gitmişti. Dedesinin odasını hiçbir zaman bozmamışlardı. Anısını bu şekilde yaşatmaya devam ediyorlardı.
Zorlu coğrafyası, imkânsızlıkları, göçleri, acıları ve yalnızlığıyla, Güneydoğu birkaç yıl öncesine kadar, turistler için ''ürkütücü'' bir bölgeydi, biraz zorlu geçen yılların ardından, durum aksine çevrilmiş bölgede çok şey değişmişti. Artık insanların derin, haşmetli tarihi ile çevrili gizemli köylere ve o köylerde bulunan görkemli konaklara, tarihi manastırlara ilgisi daha da artmıştı. Keşfedilmeyi bekleyen kültürel zenginlikleri ve egzotik insanları ile tanışmaya başlamışlardı. Herkesin turist olarak gittiği yerlere, Göknar büyük bir zevkle iş için gidiyordu.
Hangi kentin terasından baksanız kendinizi Mezopotamya Ovası üzerinde görür o masallara layık olanı seyre dalarsınız. Taş evler, rengini ait olduğu topraklarından alır. Güneş'e eşdeğer değildir belki lakin kehribarı andırır. Eski ruhunda can bulunan, çaresizliğinden umut doğuran kadim topraklarda Güneydoğu'nun nabzının attığı yerlerden biridir Mardin.
Dedemin evine gelmeden önce merkezde yemek yemiş ve alışveriş yapmıştım. Geldiğimde çok yorgun ve bitkindim. Duş alıp kendime kahve yapmak ve dedemin kütüphanesinden bir kitap seçerek dinlenmeyi düşünüyordum. Dedemin zengin tarihi bir kütüphanesi vardı. Bu eve her geldiğimde mutlaka onun kitaplarından birini alıp okurdum. Benim için anlamı ve önemi büyüktü. Altı çizili cümleleri okurken, dedemin efsunlu sesi kulağımda gezinir sanki o satırları bana o okurdu. Ben de dedem gibi kitaplarımdaki satırların altını çizerdim. Dönüp tekrar baktığımda kaybolmasın diye... Çocukluğumdan kalma dedemden tavsiye satır çizgilerim... Onların her biri bana dedemden kalan hatıraydı sanki. Şu an da olduğu gibi bu satırları okurken onunla sohbet ediyormuş gibiydim. Kahvemden